Yeniden
8 Mart 2018 Perşembe
Yeniden…
2017 hayatımın en güzel, en yoğun ve en farklı senelerinden biriydi. Diğeri de 2008’di zaten. Evet, doğum yaptığım iki yıl…
2008 yılında, hayatımın en mutlu ve en korkunç günlerini 10 gün ara ile yaşadım. Oğlumu, büyük bir heyecan, mutluluk ve şaşkınlıkla kucağıma aldım ve 10 gün sonra 6. kattaki dairemizin penceresinden, yaşayıp yaşamadığını bilmeden bir itfaiyeciye uzattım. Evet, şu bizim meşhur yangın travmamız. Bilen çoktur, ama bilmeyen de çoktur. İlgilenene ayrıntıları anlatırım sonra…
Bu durumun sonucu olarak, benim doğum sonrası depresyonum, yangın travması ile birleşip muhteşem bir hal aldı tabi. 🙂
9 senedir oğlumla birlikte büyüyorum ya da büyümeye çalışıyorum diyelim. O, gayet güzel bir şekilde yol alırken hayatta, ben de büyük bir mutluluk, keyif ve gurur ile izliyorum attığı adımları. En büyük dileklerimin gerçekleştiğini, yani onun ne kadar iyi yürekli, vicdanlı, meraklı ve araştırmacı olduğunu gördükçe de gurur fazlasından kasılıyorum da tabi biraz. 🙂
2008 bana bu güzelliği ve peşine böyle büyük bir acıyı boşuna yaşatmadı. Bana kendimle ve hayatımla yüzleşebilmem için bir kapı açtı. Benim cesaretimi toplayıp o kapıdan içeri girmem ise 2014’ü buldu.
Çoğu insan, çok yabancıdır psikoterapi kavramına. Öcü zanneder. Yıllar önceden kalma bir inanış, hepimizin aklının bir köşesinde durur. Ama kuvvetli, ama zayıf, “Deli miyim canım ben, ne işim var psikologda?”. Daha eğitimli ve her şeyi bilen arkadaşlara göre de bu cümle “Ben kendi sorularımı kendim düzeltirim, ona ihtiyacım yok” halini alır. İşin özü, bir yolunu bulur kaçarız kendimizle yüzleşmekten…
Tüm insanların terapiye ihtiyacı olduğu gerçeğini şuraya bırakıp, kendi hikayemden devam ediyorum.
Yangın travması ile başlayıp, bir sürü başka travma ile devam ettim terapi sürecime. İrili ufaklı tonla travmanın izleri silindikçe, bugünüm berraklaştı. Yüklerimi atmaya başladım, her mânâda. Kötümser ve beni üzen insanlardan uzaklaşmak da, başkalarına ait olan bir sürü sıkıntının ruhsal ağırlıklarını atmak da bir hafifleme yarattı.
Bu süreç, kendinle yüzleşmek anlamına geldiği için, hiç kolay olmadı tabi. İnsan başkaları ile ilgili konuşunca ya da düşününce kapasiteyi dolduruyor ve kendine bakmaktan kaçmak için paravan olarak kullanıyor bunu.
O kadar ağır geldi ki kendimle başbaşa kalmak. Aynı zamanda o kadar güzeldi ki. Hem acı çekip, hem de o acıların hafiflemesinin verdiği müthiş tatmini aynı anda yaşamak!
Kızıma hamileliğim boyunca da devam ettim yüklerimden arınıp, hayatımda miniğime yer açmaya. Kendi minik ama öyle büyük bir yere ihtiyacı var ki, benim bir sürü yükten kurtulmam gerekti o yeri açabilmek için. Yavrumun gelişi, benim yüzleşme sürecimin çok önemli bir parçası oldu. Onu beklemeye başladığım andan beri, kararlarım, fikirlerim, beklentilerim, yani hayata dair duruşum öyle değişti ki…
Hayatta başımıza gelen her şeyin, bir sebebi olduğuna inanıyorum. Hamileliğim boyunca yaşadığımız bir takım olaylar da, bizi bambaşka bir hayata hazırlamak içinmiş meğer. Oğlumun eski okulunda ne kadar mutsuz olduğunu anladık mesela. Sevgi dolu görünen bazı insanların, aslında ne kadar sevgisiz olduklarını fark ettik. Arkadaş görünen insanların, kendi çıkarları ortada olunca ne kadar adil olmayan seçimler yaptıklarına şahit olduk. Tüm bu farkındalıklar bizi yeni bir okul arayışına itti. Ne kadar da iyi yaptı. İnsanların birbirine saygı duyduğu, eğitim ile ilgili tüm ezberleri yerle bir eden insanların olduğu, muhteşem bir ortama girdik. Bu süreç bize, kötü şeylere razı olmaktansa, hayatının iplerini eline alıp kendi seçimlerini yapabilmek yönünde bir cesaret kazandırdı. Daha doğrusu potansiyelimizi keşfettik diyelim 🙂
Arınma yolculuğum halen devam ediyor. Sadeleşmek ne muhteşem bir şeymiş meğer. Zihin sadeleştikçe insan, gereksiz insanları da, eşyaları da, uğraşıları da atıyor ya, ne müthiş bir hafifleme hissi bu. Elbette, zaman alıyor yıllarca oturmuş alışkanlıkları değiştirmek. Fark ediyorum ki, geçmişin yükünü ne kadar atarsam o kadar dinginleşiyor hayat ve daha düzgün bir annelik için fırsatım oluyor.
Oğlumla başladığım ve her gün yeni bir şeyler öğrendiğim annelik maceram şimdi iki kuzumla devam ediyor ve ben hala her gün ne kadar az şey bildiğimi keşfediyorum. Bu öğrenme süreci hiç bitmeyecek…
Gezme halinin bizi çok mutlu ettiğini daha önce yazmıştım. Terapi süreci ile beraber daha da emin oldum ki, gezmek, en azından benim en büyük tutkularımdan biri. Sanıyorum ki, ailemdeki herkes için de durum buna benzer. Hatta minik Eylül’üm bile, gezme halinden çok mutlu görünüyor.
Buraya bir sürü yazı yazmak niyetindeydim en başta ama her olayda olduğu gibi, evdeki hesap çarşıya uymadı. Yapamadım. Bir sürü sebep sıralayabilirim ama yapmayacağım bunu. Çünkü biliyorum ki her şey insanın hazır oluşu ile ilgili. Sıralanan gerekçelerin tek bir özü var ki, o da “hazır değildim” gerçeği…
Şimdiden sonrası için daha çok yazabilmeyi arzu ediyorum. Zira o kadar çok anı birikiyor ki, yazmazsam sanki hepsi uçup gidecekmiş gibi geliyor bazen.
Buraya yazmayı ihmal ettiğim süre içinde bir çok güzel gezi yaptık. Ama biri var ki, hepimizi çok derinden etkiledi. O geziyi ayrıntılı bir şekilde yazmayı çok istiyorum buraya. Bakalım ne zaman başaracağım.
Daha önce de dediğim gibi, burası bir gezi sayfasından farklı olacak. Benim anlık durumuna göre şekillenecek yazılar. Bir tür günlük gibi…
Hayatı keyif alarak yaşamanız dileğiyle…
…………………………….
Bir önceki yazıya ek yaptığım kavramlardan burada da bahsetmişim zaten. Şimdiden sonra daha düzenli yazabilmeyi istiyorum. Gezi yazıları yazmak kavramı hayatımda enteresan bir yerde. Hem yazmayı istiyordum, hem de yazacağım vakti gezmek ve yeni gezileri planlamak için kullandım hep şimdiye kadar. Pandemi bu konuda da bana bir şeyler anlattı. Her istediğinde gezemiyor olmak, geçmiş yaşantıları daha da anlamlı hale getirdi.
8 Mart 2018 Perşembe
***
Bu dört yazı ile eski yazılar serimizin sonuna geldik. 🙂 Yeni yazılarda buluşmak üzere…

