Gezi-YorumYazı-Yorum

Her Şeyin Başlangıcı

11 Haziran 2014 Çarşamba

Evet, tüm bu “gezgin” olma halinin de bir dönüm noktası var. Uras’ın gezgin olması, doğal olarak bizim içimizdeki gezgin ruh ile direk bağlantılı. Eski tatillerimiz, genelikle bir Ege kasabasında ev kiralamak ya da öğretmen evi gibi hesaplı yerlerde uzun süre konaklayıp deniz tatili yapmak şeklinde gerçekleşiyordu. Ancak o dönemde bile, annem ve babamdaki gezme sevgisi sayesinde Ege ve Akdeniz kasabalarını teker teker gezmişliğimiz, kendimizce keyifli ve verimli turlar yapmışlığımız vardı. Yani bana da gezme sevgisi, ailemden geçmiş diyebiliriz. :)) Gene de dediğim gibi, şu anki halimizin temellerinin atıldığı bir dönüm noktamız var.

Benim çocukluk hayallerimden biriydi Disneyland’ı görmek ve bunu Ufuk’la paylaştığımda ilk cevabı “Balayında gideriz.” olmuştu. Sonra balayını beklememeye karar vermiş kendisi, “hadi bu yılbaşında gidelim” dedi 2000 yılının sonunda. Almanya’da yaşayan teyzesinin yanında kalmak ve yılbaşı döneminde bir yolunu bulup Paris’e gidebilmek üzere yola çıktık. 🙂 Bir akrabanın bize vermeye razı olduğu otomobili ve elimizde bir harita ile düştük yollara 🙂 Adını beğendiğimiz kasabalara girip çıkmak sureti ile keyifli bir yolculuk geçirerek, gece yarısı Eyfel kulesine ulaştık. Sonrasında defalarca bulunduğumuz o sokaktaki ilk anlarımızın heyecanı muhteşemdi tabi. Gecenin bir yarısıydı ve kule ışıl ışıldı. Zaten sabah kalkıp gezeceğiz deyip, kule manzaralı o ara sokakta vurup kafayı yattık arabada, ocak ayının buz gibi soğuğunda. Hem aşkımızın, hem de birlikte atıldığımız maceranın yarattığı heyecanın sıcaklığından olsa gerek, soğuklar pek dokunmadı bize. Gözlerimizi açtığımızda, gece parıldayan ışıkları ile bıraktığımız Eyfel’i, gündüzün tüm çıplaklığında bulduk. Bazısı sevmez o demir yığınını dokuya aykırı bularak, ama bende özel bir yeri var, sevmemeyi başaramıyorum. O zamanlar dijital fotoğraf kavramı yeni yeni giriyordu hayatımıza ve bilgisayardan ayrı olarak kısa bir süre idare edebilen creative marka bir web kameramız vardı. Tabi bugün çektiğimiz fotoğrafların kalitesini beklememek lazım 🙂 Gene de hatıra olması açısından kıymetliler. Aşağıdaki fotoğraf, uyandığımızda, arabanın hemen dışından çektiğimiz manzara 🙂

Bir gece arabada, bir gece otelde kalmak suretiyle gezindik oraları. Ne “booking.com” vardı ne de akıllı telefonlar 🙂 Kağıt haritalarımız, yolda gördüğümüz otellere fiyat sormalarımız ve kocaman bir kameramız vardı iki gecede bir şarj isteyen. Kendisi aşağıda gülümsüyor. 🙂 Babacığım bu gezi için almıştı bize, ne çok anımızı sakladı, ne çok işe yaradı…

İlk Disneyland tecrübemizi de bu gezide yaşadık. An itibariyle 6 defa gezmiş olmama rağmen, her seferinde aynı heyecanı duyarak gittiğim tek yerdir kendisi. Oğlum da çok sevdiği için tatil tercihlerimizin merkezidir aynı zamanda.

Paris ve Disneyland keşiflerinin peşine direk Almanya’ya geçmek yerine, yolu uzatıp Luxemburg, Bruksel ve Amsterdam’ı da görelim dedik 🙂 Gördük! Ne anladınız derseniz, pek bir şey yok, sadece gördük işte :))) Luxemburg pahalıydı mesela, Bruksel çok kasvetli gelmişti bana, gittiğimiz mevsim itibariyle Amsterdam çok yağmurluydu. Kuzey denizini görelim dedik gelmişken, Den Haag denilen şehri seçtik haritadan, denizi de gördük 🙂

O gezide fark ettik ki, biz “yolda” olmanın kendisinden büyük keyif alıyoruz. İnsanların çoğu, bir yere gitmeyi hedeflediğinde yol kısmı zulüm gelir. Hele karayolu ise. Çok kişiden duyduğum bir cümledir “biz Antalya’ya giderken bile deli oluyoruz yolda, siz o kadar kilometreyi nasıl yapıyorsunuz çocukla?” 🙂 Zaman içerisinde, yazdıklarımı okudukça bunun cevabını anlayacaksınız ama onlara verdiğim cevabı paylaşmak istiyorum kısaca: “Biz yolun kendisini araç değil, amaç olarak görüyoruz. Evden çıktığımız anda tatil eğlencesi başlıyor bizim için. Gideceğimiz noktanın değil, yolun kendisinin önemi var. O yüzden tek yerde kalınan 10 günlük tatiller zaman içerisinde bize yetmemeye başladı ve 10 günde 10 farklı yerde olmak hedefimiz haline geldi.”

Bu her yönüyle çok güzel ve özel olan gezimizden sonra, uzun bir süre benzerini yapamadık. Hem yeni evlenmiş halimizle hayatımızı düzene sokma ve bir şeyler edinme kaygılarımızdan, hem de sanıyorum bunun bizim için ne kadar önemli olduğunu kavrayışımızdaki eksiklikten. Gerçi bu gezilerin esas önemi, Uras’ın büyük mutluluk duyduğunu keşfettiğimizde ortada çıktı. Çocuk ile tatil apayrı bir kavram çünkü ve doğru yöntemi bulana dek denemeler yapmak gerekiyor…

***

Ne çok gülücük ekliyormuşum o dönem yazılarıma. Disneyland önemli bir konu benim için. Ayrıca yazacağım onu. Diyeceklerim bu kadar. Buraya da bir gülücük koymak geldi içimden. 🙂